Dur Yapma...
Şu "sissy" bloglarının çoğunda "love your fate" deniyor. Kaderini sev, kaderine razı ol gibi bir şey... Aslında çoğu CD'nin hissettiği budur bence. Hepsinin değil belki... Ama zevk, merak, arayıştan çok kaderine razı olmak, olduğun şey olmak, kendini bırakmak... O zaman işte giyinmeye başlıyorsun. Önce çoraplar, sonra sütyen, giderek güzel işlemeli çamaşırları, jartiyer, bakımın artıyor, makyaj yapıyorsun, ayak tırnaklarını ojeliyorsun felan... Bir noktada da bir erkekle beraber oluyorsun. Ama o ana kadar kabullenmiyor insan, hatta düşün yani, adam arkana geçmiş, ya da sırtüstü yatırmış, bacaklarının arasına girmiş, eliyle tutmuş, yavaş yavaş girmeye çalışıyor... İçinden, "Hayır, bundan hoşlanmıyorum, meraktan oldu..." diyorsun. Başı değiyor, bastırıyor, "Hayır hayır çok acıyacak... Sadece acıyacak. Tiksinip bırakacağım diyorsun." Hatta biraz böyle "Dur lütfen..." filan... Durmuyor tabi. Erkek o. Kıllı göbekli... Kolları kalın, göğsü geniş, nefesi hızlanmış... Temiz ama erkek kokusu. İlk girdiğinde ağır ağır sokuyor, yerleştiriyor. Zevk aldığı belli. Sen almıyorsun ama engellemiyorsan da... Gidip gelmiyor başlıyor. Evet, gerçekten gidip gelmeye başlıyor... Bildiğin yapıyor seni. İşte, kaderini sev. Dur yapmalık bir hal kalmamış. Boşalmadan durmaz. İçinden ben bunu istemiyorum diyorsun ama istersen de istemesen de oluyor... Dur yapma'ların inler gibi çıkmaya başlıyor. O da, oh zevk alıyor diye bastıkça basıyor...
10 years ago