Adanalı Hanımağa 32
“Neden kaçtın evden!” diye sordu Hanımağa. Aleyna önce sessiz kaldı ama Seher’in “Hadi güzelim, korkma, anlat, Hanımağa’dan bir şey saklanmaz!” sözü üzerine ailesinin çiftçilikle uğraştığını, abisinin ve babasının kendisine küçüklüğünden beri sarkıntılık ettiğini, annesinin de bunu bilmesine rağmen bir şey yapmadığını, artık dayanacak gücünün kalmadığı bir zamanda evden kaçtığını, bir kız arkadaşında kaldığını ama ailesinin yerini bulduğunu ve kendisini eve geri götürdüklerini, günlerce aç susuz bırakıp dayak attıklarını, fırsatını bulup yeniden kaçtığını, akrabalarından birinin yanına gittiğini, ama onun da kendisinden faydalanmak istemesi üzerine kaçtığını, çocuk yurduna yerleştiğini anlattı. Ama orada da işler umduğu gibi gitmemiş, ortama bir türlü alışamamıştı. Daha sonra bir adamla tanıştığını, onun da kendisini Seher ablasının yanına getirdiğini anlattı bir çırpıda.
Seher araya girip “Getiren bizim Derman Hanımağam!” dedi. “Haa, anladım!” dedi Hanımağa. Derman Seher’in Aleyna gibi biçare kızları kaldıkları yurtlarda bulup ayartan ve onları Seher’e getiren adamlarından biriydi.
Hanımağa yeni bir sigara aldı tabakadan, Seher hemen uzanıp yaktı sigarasını. Hanımağa Aleyna’nın üzerine doğru savurdu sigaranın dumanını. “Kaç yaşındasın!” diye sordu. Kız “18!” dedi ama Seher araya girip “Kimliğe iki yaş büyük yazdırmışlar Hanımağam, gerçekte 16 yaşında ay parçası gibi tazecik dilberdir. Bilirsin kızları büyük yazdırırlar ki erkenden evlendirmek için!” dediğinde Hanımağa “Bilirim bilirim!” dedi başıyla onu onaylayarak.
Daha sonra kızdan yanına yaklaşmasını istedi. Kız ince uzun bacakları üzerinde ceylan gibi sekerek Hanımağa’nın önünde durdu. Hanımağa sigarasını kül tablasına koyup doğruldu koltukta, kızın çıplak beyaz karnını ve belini tuttu. Okşadı bir süre. Ardından memelerinin altına kadar inen siyah atletini yukarı sıyırıp memelerini açığa çıkardı. Küçük birer portakal gibi, dik ve dolgundu memeleri. Pembe uçları sivri ve yukarı kalkıktı. Hanımağa kızın memelerini iki eliyle tutup okşadı bir süre. Kız ise olan biten karşısında şaşkın ve utangaç bir halde korkudan dona kalmıştı. Seher ise gülümseyerek izliyordu olanları. Ben de en az Aleyna kadar şaşkındım.
Hanımağa daha sonra kızın altındaki siyah taytını sıyırdı aşağı. O an Aleyna geri çekilir gibi oldu ama Hanımağa’nın “Korkma güzelim, gel şöyle seni yemeyecem!” sözü üzerine sakinleşti. Bir Hanımağa’ya bir bana bakıyordu. Kasıklarının arasında minicik bir yarıktı amı. İnce pembe dudaklarını başparmağı ile okşadı Hanımağa. Kızın beyaz yüzü nar gibi kızarmıştı şimdi. Hanımağa amından sonra göt yanaklarını okşadı, sıkıp hamur gibi yoğurdu. Birkaç küçük şaplak attı götüne. Çıkan tok “Şlop!” sesi karşısında “Hımm, güzel!” dedi bana dönüp.
Ben Hanımağa’nın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken kıza “Baban ya da abin seni hiç sikti mi!” diye sordu. Kızın kızarmış suratı daha da kızardı. Kalın pembe dudakları titrerken “Cevap versene kızım, seni hiç siktiler mi!” diye yeniden sordu. Kız başını sağa sola sallayarak “Yok!” dedi fısıltıyla. “Ne yani onca sene sadece oranı buranı mı ellediler!” diye karşılık verdi Hanımağa. Bunun üzerine kız abisinin bir keresinde kendisine arkasından yaklaştığını, zorla yapmaya kalktığını ama karşılık verince korkup gittiğini söyledi.
Ancak Hanımağa kızın bu sözünü de inandırıcı bulmamıştı. Sonunda Aleyna kendisini sikmediklerini ama “Yalattıklarını!” söyledi. Bunu bu şekilde aynen söylemişti. Hanımağa “Aferin, dürüst ol böyle canımı ye!” dedi gülümseyerek. “Hadi giyin bakalım!” diyerek onu göndertti salondan.
Aleyna gidince Seher’e “Müşterisi var mı!” diye sordu. Seher “Oo, kum gibi Hanımağam, bol paralı Araplar, bizim kelli felli iş adamları ne ararsan var. İstanbul’dan özel uçakla aldırmak isteyen bile var!” dedi gülerek. Bunun üzerine Hanımağa “Ihh, gerek yok, Aleyna’nın açılışını Tuğrul yapacak!” dedi elini omzuma atarak. Seher biraz şaşırır gibi oldu ancak “Sen nasıl istersen Hanımağam!” dedi.
Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Hanımağa “Tuğrul bugün çok önemli bir işi yerine getirecek. Eğer başarırsan mükafatın bu kız olacak pezevenk!” dedi yanağıma ufak bir tokat atarak. Seher hemen atılıp “Abime de böylesi yakışır!” dedi. Hemen ardından da “Elimde daha bunun gibi ne kızlar var Hanımağam, öbürleri de sırasını beklesin!” diye ilave etti.
Seher “Yeter ki şuradan kurtulalım, işlerimizi eskisi gibi yapalım!” dediğinde Hanımağa araya girip “Merak etme, yakında her şey yoluna girecek. Abuzer köpeğinin fişi bugün çekiliyor. O ortadan kalkınca ne Mestan ne Mehdi ne de başkası senin üzerine gelemez. Artık benim kontrolüm altındasın. Kendi başına bir şey yapmak yok, anladın mı? Sen artık benim adamımsın. Seni kılına dokunanı gebertirim. Rahat ol, sadece bir iki gün daha bekle, ondan sonra her şey hallolacak!” dedi.
Seher “İnşallah Hanımağam, İnşallah!” dedi. Hanımağa “Banyo nerde!” diye sordu. Seher kalkıp ona banyonun yolunu gösterirken ben de koltuğun üstünde doğruldum. Yarağımın sertliği geçmişti ama kanımın damarlarımdaki hızlı akışı son sürat devam ediyordu.
Seher salona gelip “Bir emrin var mı abim!” dedi. Yaltaklanır bir haldeydi. “Yok sağ ol!” dediğimde “Elimde harika yavrular var, abim ne zaman isterse...!” dedi. “Bakarız, o da olur!” dedim koltuğa yaslanarak. Ne de olsa Hanımağa’nın sağ koluydum. “İçki ister misin abim!” diye sordu bu kez. “Yok, sağ ol, gündüz vakti almayayım!” dedim. Ancak köşedeki yüksek sehpanın üstünde duran şişeden bir viski doldurdu ve verdi. Zorla bir yudum içtim. Çok acı ve sert bir viskiydi. Viskinin yanında bir de kartvizit verdi. Üstünde adı ve telefon numarası yazan bir kartvizitti bu. Bir kadın satıcısının kartıydı. “Ne zaman emrin olursa ara beni abim, her türlü yardımcı olurum sana!” dedi gülümseyerek. Kartı ceketimin iç cebine koydum ve “Tamam!” dedim.
Derken Hanımağa geldi ve “Ne o, içmeye mi başladın gündüz vakti!” dedi sert bir tonda. “Ben verdim Hanımağam, sana da vereyim mi!” diye sordu. Ancak Hanımağa “Kalsın, başka zaman içeriz!” dedi. Onun bu sözü üzerine kalktım. Seher Hanımağa’dan haber bekleyene kadar evde kalmaya devam edecek, işleri bu şekilde yürütecekti. Seher Hanımağa’nın elini öpüp başına koyduktan sonra aynısını bana da yaptı. Ben de artık Baba sayılırdım ne de olsa...
Saat 15:00 gibi para alışverişinin olacağı otele gittik. Hanımağa’nın adamları otelin önündelerdi, geleni geçeni gözleriyle kontrol ediyorlardı. Başlarında Güven vardı. Henüz yamuk bir durum olmamıştı. Hanımağa ile zırhlı Mercedes’in içinde bir süre konuştuk.
“Çok dikkatli ol, Güven ne derse onu yap. Silahın çantanda dursun, mecbur kalmadıkça silahına davranma, tetiğe basman gerekirse de korkma. Sen kendine güvendiğini karşındakine göstermezsen o da sana öyle davranır. Bu iş çok ciddi ama ben gereken ayarlamaları yaptım. Kadını alıp geleceksin ona göre. Sorgulamasını bizzat ben yapacam!” dedi.
Evrak çantasındaki silahımı aldı ve kontrol etti, emniyetini açtı. “Unutma sıkman gerektiğinde korkma sık!” dedi. Bu sırada otel müdürü geldi ve Hanımağa ile arabanın aralık camından konuştu. Müdür her şeyin kontrol altında olacağını söylediğinde Hanımağa “Ben olmayacam, damadım Tuğrul benim yerime bu işi yerine getirecek. Onun kılına zarar gelmesin sakın!” dedi emreden bir şekilde.
Otel müdürü “Merak etme Hanımağam, abimin canı bize emanettir!” dedi. Hanımağa bu cevap sonrası Ferhad’dan aldığımız para dolu çantayı açtı ve elini içine atıp birkaç deste çıkardı, otel müdürünün eline tutuşturdu. Müdür paraları ceketinin cebine koyarken Hanımağa yanaklarımdan öpüp beni uğurladı. Kendisi kulüpte bekleyecekti. Arabadan indim.
Otel müdürüyle birlikte sayıları yirmiyi bulan adamımız mal giriş çıkışının yapıldığı arka kapıdan otele girdik. Adamların her biri silahlıydı, ben de öyleydim. Tabanca olan çantayı sıkı sıkı tutuyordum. Çok heyecanlıydım. Otel müdürü görüşmenin yapılacağı odayı ayarlamıştı. En üst katta gözlerden uzak süit bir odaydı. Müdür odanın yanındaki odanın da boş olduğunu söyledi. Bizim için yapmıştı bunu ve Güven birkaç adamı hemen o odaya gönderdi. Biz görüşmeyi yaparken onlar odada saklanacak, acil bir durumda müdahale edeceklerdi.
Saat 16:00’ya doğru Hanımağa aradı. Tıpkı tahmin ettiği gibi Abuzer’in kızı getiriyordu parayı. Hanımağa’nın istihbarat şebekesi iyi çalışıyordu. Otel müdürüne söyledim. Bizim gibi onları da arka kapıdan almak için kalktı. Birkaç dakika sonra Abuzer’in kızı adamlarının ortasında lobideydi. Daha önceden tanışmıştık o nedenle soğuk davranmadı ama içten bir “Merhaba!” ile karşılık vermedi selamıma.
Çok değil 5 adamla birlikte gelmişti Ceylan adındaki kadın. Görüşme kendilerinin istediği yerde yapılmayınca çok adamla gelme ihtiyacı duymamışlardı anlaşılan. Yine de tedbiri elden bırakmamak gerekiyordu. Bizim asıl amacımız parayı almaktan çok babasının nerde olduğu bilgisini kadından almaktı, bunun için de kendisini kaldıracaktık.
İlk tanıştığımız akşamki gibi başını siyah tül bir eşarpla bağlamıştı. Siyah uzun pileli etekle ceket giymiş, parlak beyaz gömleğinin üstüne büyük ve uzun bir inci kolye takmıştı. Yüzünde makyajı eksik değildi. Hanımağa’nın yaşlarında olgun ve güzel bir kadındı Ceylan. Ama Abuzer gibi bir adamın kızı olmak zordu ve o da bu zorluğu (Hanımağa’nınki gibi gerçek ve inandırıcı olmayan bir şekilde) erkeksi tavırlar göstererek aşmaya çalışıyordu. Yanındaki ince uzun genç adam elinde bordo renkli bir bavul tutuyordu. Para bavulun içindeydi anlaşılan. Adamları takım elbiseli ama kravatsızdı, bizim çocuklar da öyleydi. Her biri birbirine sinirli sinirli bakıyordu.
Otel müdürü bizi görüşmenin yapılacağı odaya davet etti. Ceylan’ın yanındaki genç önden hamle yaptı ama otel müdürü araya girip asansöre sadece üçümüzün bineceğini söyledi; Ceylan, müdür ve ben. Diğerleri bir diğer asansörle gelecekti. Hanımağa’nın talimatı bu şekildeydi zaten ve müdür de bunu uyguluyordu.
Ceylan baş işareti yapınca genç geriye çekildi ama ceketinin önünü açma hissi duydu. Aklınca silahını gösterecekti. Otel müdürü bu işlerden anlayan biriydi ve “Bak, her yer kameralarla dolu, asansörlerde de kamera var, merak etme!” dedi elini havada sallayarak.
O zaman Ceylan daha keskin bir baş işareti yapıp genci azarladı. Hanımağa’nın adamı Güven hemen yanımdaydı. “Dikkatli ol!” dedim kendisine. “Tamam abi, merak etme!” dedi soğuk ve kendinden emin bir sesle.
Müdür ve Ceylan ile asansöre bindim. En üst kata çıkana kadar geçen birkaç saniye boyunca Ceylan put gibi durdu ve karşısına baktı. Asansör kabinine pahalı parfümünün yoğun kokusu doldu. Hanımağa onun için “Orospu, kocasını kimlerle boynuzladı!” demişti. Ancak öyle bir kadın imajı vermiyordu pek. Sessizliği müdür bozup “Oğlunuz muydu!” diye sordu. Ceylan “Büyük oğlum!” dediğinde gencin annesine biraz biraz benzediğini fark ettim.
Koridor boştu. Müdür kartla odanın kapısını açtı. Ceylan içeri geçip göz gezdirdi odaya, ben de öyle. Müdür banyoyu ve yatak odasını gösterdi önce, dolap kapaklarını dahi açtı, “Bakın içerde kimse yok!” dedi, odanın balkonunu gösterdi daha sonra. Her yer boştu. Biraz sonra bir bellboy eşliğinde önden Ceylan’ın oğlu arkada iki adamı, onların yanında da Güven ve iki adamım içeri geçti. Onlar artık benim adamlarımdı.
Müdür kapıyı kapattı. Genç elindeki bavulu annesinin işareti üzerine ikili koltuğun üzerine koydu. Bavulu sertçe açtı ve geriye çekildi. Bavulun içi ağzına kadar Amerikan Doları ile doluydu, tam beş milyon Dolar. Buraya gelmeden önce kendi kendime hesap yapmıştım, her biri 100 Dolar olsa 500 deste yapardı. İçinde gerçekten 500 deste var mıydı ayrıca paralar sahte miydi değil miydi bunun öğrenilmesi gerekiyordu. Müdür resepsiyonu aradı ve kendi odasından para sayma makinesinin acilen odaya getirilmesini istedi.
Para sayma makinesi getirilene kadar Ceylan karşı koltuğa oturup parlak siyah çantasından bir sigara çıkarıp yaktı. Derin bir nefes çekip dumanını havaya savurdu. Bu anda oğlu yanı başında eli her an tabancasına gidecekmiş gibi bir halde bekliyordu. Bu haliyle o da annesinin yapmacık erkeksi tavırlarını sergilediğinin farkında değildi. Arkasındaki iki adamı ona nazaran daha sakin ve soğukkanlıydı. Güven ve diğer iki adamım ise taş kesilmişçesine onlara bakıp hareketlerini takip ediyordu. Odada derin bir sessizlik sürmekteydi.
Derken kapıya hafifçe vuruldu ve sessizlik bölündü. Müdür kapıyı açtı, görevlilerden biri makineyi getirmişti. Müdür onu içeri almadan makineyi kucakladı ve kapıyı kapadı. Makineyi prize yakın bir yerdeki sehpanın üstüne koydu. Makineyi çalıştırıp birkaç tuşa bastı, ayarlamasını yaptı. Ardından hepimizin bakışları arasında paraları saymaya başladı.
Bugün ikinci kez para sayma işine şahit oluyordum. Ancak bu kez durum farklıydı. Hanımağa yanımda yoktu. Hava çok gergindi. En küçük kıvılcım bütün odayı havaya uçuracaktı. Ve o kıvılcım Güven’in bakışlarının değişmesi ile ateşlenmiş oldu...
Müdür paraları saymaya devam ederken Ceylan’ın iki adamı birden ellerini havaya kaldırıp teslim olur gibi yaptılar. O an Ceylan ve oğlu ne olduğunu anlamaya çalıştı ama Güven ve iki adamım hızlı bir hareketle bellerinden silahlarını çekip onlara doğrulttu.
Güven’in yanındaki Hamza “Yat yere, yat yat yat yat, yat yere, yat yat yat!” diyerek onların üzerine yürürken Ceylan’ın oğlunun yüzünün rengi değişti. Elini ceketinin arasına soktu ve hızlı bir hareketle tabancasını çıkarmaya çalıştı ama o an Güven adeta bir çekirge gibi zıpladı bulunduğu yerden ve tabancanın kabzasını gencin kafasına indirdi. Ceylan oğlunun üzerine atılmaya çalıştı ama Selami onun önüne geçti. Gencin belindeki tabancayı almak otel müdürüne kaldı. Silahı alıp çekmecelerden birine koydu.
Arkadaki iki adam çoktan yere yatmış, ellerini başlarının üzerine koymuştu. Hamza onların belinden tabancalarını aldı, üstlerini aradı. Temizlerdi. Güven ve diğer adamım Selami tabancalarını ana oğulun üstüne tutmuştu. Ceylan “Kahpe kancık!” dedi öfkeyle. Elini siyah çantasına attı, belli ki içinden tabanca çıkaracaktı.
O an Hanımağa’nın sözleri geldi aklıma ve ondan hızlı davranıp tabancamı çantadan çıkardım, Ceylan’ın üzerine doğrulttum. Elim titriyordu ama yapmam gereken buydu sonuçta. “Bırak silahını!” diye bağırdım. Elim yanlışlıkla tetiğe değse kadın kurşunu yiyecekti. Bağırmamla beraber odanın kapısına şiddetle vuruldu. Müdür hemen koşup kapıyı açarken silahlı dört adamımız içeri daldı.
Ceylan’ın elindeki küçük tabancayı içeri giren adamlardan biri aldı. Hanımağa’nın “Planımı yaptım, her şeyi ayarladım!” dediği şeyi sonra sonra anladım. Abuzer’in adamlarını satın almıştı. Güven’in bakışları sonucu adamlar ellerini kaldırmış, teslim olmuşlardı. Ceylan ve oğlu kıskıvrak avucumuza düşmüştü.
Güven ve adamları işi kontrol altına aldılar çok kısa sürede. Ceylan gene “Kahpe kancık, orospu, fahişe!” diye diye söyleniyor, Hanımağa’ya küfürler ediyordu. Ettiği küfürler yanına kâr kalmadı elbette. Güven oğlunun kafasını yarmıştı, kadının suratına da öfkeli sert bir tokat patlattı. Kadının suratı darma duman oldu bu tokatla.
“Tamam, sakin ol!” dedim, düşmanım da olsa bir kadına gözümün önünde vurulmasını istemiyordum. Güven geriye çekildi. Ancak elindeki tabancayı üzerlerine tutuyordu halen. Gencin başı kanıyordu, müdür banyodan bir el havlusu getirip ona verdi, genç hiç sesini çıkartmadan havluyu kanayan yere bastırdı.
3 numara tıraşlı ve seyrek kısa sakallı en fazla 20 yaşında gösteren bir toydu. Yaşından büyük işlere girmiş ama boyunun ölçüsünü almıştı. Dişlerini sıkıyor ama bir yandan da korktuğu için ses çıkaramıyordu. Annesinin yediği tokada bile tepki verememişti. Şimdi annesinin yanında dizleri üzerine çökmüştü.
O ana kadar plan başarıyla yürümüştü. Şimdi ikinci aşamaya geçecektik ama paraların sayılması gerekiyordu. Müdür talimatım üzerine kaldığı yerden paraları saymaya başladı.
Güven “Abi Hanımağa’mı arasana!” deyince telefonumu çıkarıp aradım. Hanımağa sanki telefonunun çalmasını bekliyormuş gibi ilk çalışta açtı telefonu. “Her şey kontrol altında, para sayılıyor. İş bitince Ceylan Hanımla birlikte geleceğiz!” dediğimde “Sağ ol aslanım, gözlerinden öpüyorum!” dedi ve kapadı telefonu.
İçeri sonradan giren adamlar teslim olan adamlarla birlikte Ceylan’ın oğlunu da götürdüler. Ceylan “Dokunmayın oğluma!” diye bağırıp yerinden kalkmaya çalışınca Güven yeniden bir tokat patlattı ve “Oğlunun canı sana bağlı!” dedi sinirle.
Sadece odada değil aşağıda da işler kontrol altındaydı. Aşağıdaki adamlar da teslim olmuşlar ve paket edilmişlerdi. Aşağıdaki adamlarımızdan biri vasıtasıyla haberi geldi.
Dakikalar birbirini kovalarken para sayma makinesi çalışmaya devam etti. Müdür sakin sakin paraları sayıp istifliyordu. Sonunda “Hepsi tamam, 5 milyon Dolar!” demesiyle bu iş sona erdi. Paraları 2,2,1 şeklinde istiflemişti. Hanımağa ve Mevlüt ikişer milyon Dolar, Halil Ağa da 1 milyon Dolar alacaktı.
Paraları yeniden bavula birbirine karışmayacak şekilde koyduk. Artık odadan çıkma vaktimiz gelmişti. Hanımağa Ceylan’ı bekliyordu. Odadan çıkmadan önce Ceylan’a “Yanlış bir hareket yaparsan oğlunu bir daha göremezsin!” dedi Güven. Ceylan korku dolu gözlerle önce Güven’e sonra bana baktı. “Sakin ol, sadece sakin. Tamam mı? Her şey yolunda, hiçbir şey yokmuş gibi davran!” dedim.
Koridora çıkarken Güven ve diğerleri silahları bellerine soktu. Benimkini çantaya koymuştum zaten. Otel müdürüyle birlikte asansöre bindik. Ceylan hiçbir şey demese de soğuk terler döküyordu. Hafiften kırışmış alnındaki boncuk boncuk terler kadının yaşadığı korkuyu gözler önüne seriyordu.
Lobiyi geçtik, etraf sakindi. Bizim adamlardan bir ikisini seçebildim, onlar da gayet sakindi. Merdivenle bir alt kata indik. Ceylan en önde yürüyordu. Ayağındaki siyah topuklu ayakkabılar otelin mermer zeminini çınlatıyordu. Sonunda kapıdan çıktık.
Az ilerde Hanımağa’nın zırhlı Mercedes’i duruyordu. Kendi arabasını göndermişti. Hemen adamlardan biri bavulu elimden aldı ve bagaja koydu. Ceylan ile ben arka koltuğa geçerken Güven öne oturdu. Diğerleri ise başka bir Mercedes araç ile bizi takibe koyuldu.
Ben kulübe gideceğiz sanırken araba Karataş yoluna girdi. Güven’e nereye gittiğimizi sordum. “Benzinliğe abi!” dedi. Hanımağa bizi kulüpte değil, benzinlikte bekliyordu.
Ceylan’ın sorgusu orada yapılacaktı...
Seher araya girip “Getiren bizim Derman Hanımağam!” dedi. “Haa, anladım!” dedi Hanımağa. Derman Seher’in Aleyna gibi biçare kızları kaldıkları yurtlarda bulup ayartan ve onları Seher’e getiren adamlarından biriydi.
Hanımağa yeni bir sigara aldı tabakadan, Seher hemen uzanıp yaktı sigarasını. Hanımağa Aleyna’nın üzerine doğru savurdu sigaranın dumanını. “Kaç yaşındasın!” diye sordu. Kız “18!” dedi ama Seher araya girip “Kimliğe iki yaş büyük yazdırmışlar Hanımağam, gerçekte 16 yaşında ay parçası gibi tazecik dilberdir. Bilirsin kızları büyük yazdırırlar ki erkenden evlendirmek için!” dediğinde Hanımağa “Bilirim bilirim!” dedi başıyla onu onaylayarak.
Daha sonra kızdan yanına yaklaşmasını istedi. Kız ince uzun bacakları üzerinde ceylan gibi sekerek Hanımağa’nın önünde durdu. Hanımağa sigarasını kül tablasına koyup doğruldu koltukta, kızın çıplak beyaz karnını ve belini tuttu. Okşadı bir süre. Ardından memelerinin altına kadar inen siyah atletini yukarı sıyırıp memelerini açığa çıkardı. Küçük birer portakal gibi, dik ve dolgundu memeleri. Pembe uçları sivri ve yukarı kalkıktı. Hanımağa kızın memelerini iki eliyle tutup okşadı bir süre. Kız ise olan biten karşısında şaşkın ve utangaç bir halde korkudan dona kalmıştı. Seher ise gülümseyerek izliyordu olanları. Ben de en az Aleyna kadar şaşkındım.
Hanımağa daha sonra kızın altındaki siyah taytını sıyırdı aşağı. O an Aleyna geri çekilir gibi oldu ama Hanımağa’nın “Korkma güzelim, gel şöyle seni yemeyecem!” sözü üzerine sakinleşti. Bir Hanımağa’ya bir bana bakıyordu. Kasıklarının arasında minicik bir yarıktı amı. İnce pembe dudaklarını başparmağı ile okşadı Hanımağa. Kızın beyaz yüzü nar gibi kızarmıştı şimdi. Hanımağa amından sonra göt yanaklarını okşadı, sıkıp hamur gibi yoğurdu. Birkaç küçük şaplak attı götüne. Çıkan tok “Şlop!” sesi karşısında “Hımm, güzel!” dedi bana dönüp.
Ben Hanımağa’nın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken kıza “Baban ya da abin seni hiç sikti mi!” diye sordu. Kızın kızarmış suratı daha da kızardı. Kalın pembe dudakları titrerken “Cevap versene kızım, seni hiç siktiler mi!” diye yeniden sordu. Kız başını sağa sola sallayarak “Yok!” dedi fısıltıyla. “Ne yani onca sene sadece oranı buranı mı ellediler!” diye karşılık verdi Hanımağa. Bunun üzerine kız abisinin bir keresinde kendisine arkasından yaklaştığını, zorla yapmaya kalktığını ama karşılık verince korkup gittiğini söyledi.
Ancak Hanımağa kızın bu sözünü de inandırıcı bulmamıştı. Sonunda Aleyna kendisini sikmediklerini ama “Yalattıklarını!” söyledi. Bunu bu şekilde aynen söylemişti. Hanımağa “Aferin, dürüst ol böyle canımı ye!” dedi gülümseyerek. “Hadi giyin bakalım!” diyerek onu göndertti salondan.
Aleyna gidince Seher’e “Müşterisi var mı!” diye sordu. Seher “Oo, kum gibi Hanımağam, bol paralı Araplar, bizim kelli felli iş adamları ne ararsan var. İstanbul’dan özel uçakla aldırmak isteyen bile var!” dedi gülerek. Bunun üzerine Hanımağa “Ihh, gerek yok, Aleyna’nın açılışını Tuğrul yapacak!” dedi elini omzuma atarak. Seher biraz şaşırır gibi oldu ancak “Sen nasıl istersen Hanımağam!” dedi.
Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Hanımağa “Tuğrul bugün çok önemli bir işi yerine getirecek. Eğer başarırsan mükafatın bu kız olacak pezevenk!” dedi yanağıma ufak bir tokat atarak. Seher hemen atılıp “Abime de böylesi yakışır!” dedi. Hemen ardından da “Elimde daha bunun gibi ne kızlar var Hanımağam, öbürleri de sırasını beklesin!” diye ilave etti.
Seher “Yeter ki şuradan kurtulalım, işlerimizi eskisi gibi yapalım!” dediğinde Hanımağa araya girip “Merak etme, yakında her şey yoluna girecek. Abuzer köpeğinin fişi bugün çekiliyor. O ortadan kalkınca ne Mestan ne Mehdi ne de başkası senin üzerine gelemez. Artık benim kontrolüm altındasın. Kendi başına bir şey yapmak yok, anladın mı? Sen artık benim adamımsın. Seni kılına dokunanı gebertirim. Rahat ol, sadece bir iki gün daha bekle, ondan sonra her şey hallolacak!” dedi.
Seher “İnşallah Hanımağam, İnşallah!” dedi. Hanımağa “Banyo nerde!” diye sordu. Seher kalkıp ona banyonun yolunu gösterirken ben de koltuğun üstünde doğruldum. Yarağımın sertliği geçmişti ama kanımın damarlarımdaki hızlı akışı son sürat devam ediyordu.
Seher salona gelip “Bir emrin var mı abim!” dedi. Yaltaklanır bir haldeydi. “Yok sağ ol!” dediğimde “Elimde harika yavrular var, abim ne zaman isterse...!” dedi. “Bakarız, o da olur!” dedim koltuğa yaslanarak. Ne de olsa Hanımağa’nın sağ koluydum. “İçki ister misin abim!” diye sordu bu kez. “Yok, sağ ol, gündüz vakti almayayım!” dedim. Ancak köşedeki yüksek sehpanın üstünde duran şişeden bir viski doldurdu ve verdi. Zorla bir yudum içtim. Çok acı ve sert bir viskiydi. Viskinin yanında bir de kartvizit verdi. Üstünde adı ve telefon numarası yazan bir kartvizitti bu. Bir kadın satıcısının kartıydı. “Ne zaman emrin olursa ara beni abim, her türlü yardımcı olurum sana!” dedi gülümseyerek. Kartı ceketimin iç cebine koydum ve “Tamam!” dedim.
Derken Hanımağa geldi ve “Ne o, içmeye mi başladın gündüz vakti!” dedi sert bir tonda. “Ben verdim Hanımağam, sana da vereyim mi!” diye sordu. Ancak Hanımağa “Kalsın, başka zaman içeriz!” dedi. Onun bu sözü üzerine kalktım. Seher Hanımağa’dan haber bekleyene kadar evde kalmaya devam edecek, işleri bu şekilde yürütecekti. Seher Hanımağa’nın elini öpüp başına koyduktan sonra aynısını bana da yaptı. Ben de artık Baba sayılırdım ne de olsa...
Saat 15:00 gibi para alışverişinin olacağı otele gittik. Hanımağa’nın adamları otelin önündelerdi, geleni geçeni gözleriyle kontrol ediyorlardı. Başlarında Güven vardı. Henüz yamuk bir durum olmamıştı. Hanımağa ile zırhlı Mercedes’in içinde bir süre konuştuk.
“Çok dikkatli ol, Güven ne derse onu yap. Silahın çantanda dursun, mecbur kalmadıkça silahına davranma, tetiğe basman gerekirse de korkma. Sen kendine güvendiğini karşındakine göstermezsen o da sana öyle davranır. Bu iş çok ciddi ama ben gereken ayarlamaları yaptım. Kadını alıp geleceksin ona göre. Sorgulamasını bizzat ben yapacam!” dedi.
Evrak çantasındaki silahımı aldı ve kontrol etti, emniyetini açtı. “Unutma sıkman gerektiğinde korkma sık!” dedi. Bu sırada otel müdürü geldi ve Hanımağa ile arabanın aralık camından konuştu. Müdür her şeyin kontrol altında olacağını söylediğinde Hanımağa “Ben olmayacam, damadım Tuğrul benim yerime bu işi yerine getirecek. Onun kılına zarar gelmesin sakın!” dedi emreden bir şekilde.
Otel müdürü “Merak etme Hanımağam, abimin canı bize emanettir!” dedi. Hanımağa bu cevap sonrası Ferhad’dan aldığımız para dolu çantayı açtı ve elini içine atıp birkaç deste çıkardı, otel müdürünün eline tutuşturdu. Müdür paraları ceketinin cebine koyarken Hanımağa yanaklarımdan öpüp beni uğurladı. Kendisi kulüpte bekleyecekti. Arabadan indim.
Otel müdürüyle birlikte sayıları yirmiyi bulan adamımız mal giriş çıkışının yapıldığı arka kapıdan otele girdik. Adamların her biri silahlıydı, ben de öyleydim. Tabanca olan çantayı sıkı sıkı tutuyordum. Çok heyecanlıydım. Otel müdürü görüşmenin yapılacağı odayı ayarlamıştı. En üst katta gözlerden uzak süit bir odaydı. Müdür odanın yanındaki odanın da boş olduğunu söyledi. Bizim için yapmıştı bunu ve Güven birkaç adamı hemen o odaya gönderdi. Biz görüşmeyi yaparken onlar odada saklanacak, acil bir durumda müdahale edeceklerdi.
Saat 16:00’ya doğru Hanımağa aradı. Tıpkı tahmin ettiği gibi Abuzer’in kızı getiriyordu parayı. Hanımağa’nın istihbarat şebekesi iyi çalışıyordu. Otel müdürüne söyledim. Bizim gibi onları da arka kapıdan almak için kalktı. Birkaç dakika sonra Abuzer’in kızı adamlarının ortasında lobideydi. Daha önceden tanışmıştık o nedenle soğuk davranmadı ama içten bir “Merhaba!” ile karşılık vermedi selamıma.
Çok değil 5 adamla birlikte gelmişti Ceylan adındaki kadın. Görüşme kendilerinin istediği yerde yapılmayınca çok adamla gelme ihtiyacı duymamışlardı anlaşılan. Yine de tedbiri elden bırakmamak gerekiyordu. Bizim asıl amacımız parayı almaktan çok babasının nerde olduğu bilgisini kadından almaktı, bunun için de kendisini kaldıracaktık.
İlk tanıştığımız akşamki gibi başını siyah tül bir eşarpla bağlamıştı. Siyah uzun pileli etekle ceket giymiş, parlak beyaz gömleğinin üstüne büyük ve uzun bir inci kolye takmıştı. Yüzünde makyajı eksik değildi. Hanımağa’nın yaşlarında olgun ve güzel bir kadındı Ceylan. Ama Abuzer gibi bir adamın kızı olmak zordu ve o da bu zorluğu (Hanımağa’nınki gibi gerçek ve inandırıcı olmayan bir şekilde) erkeksi tavırlar göstererek aşmaya çalışıyordu. Yanındaki ince uzun genç adam elinde bordo renkli bir bavul tutuyordu. Para bavulun içindeydi anlaşılan. Adamları takım elbiseli ama kravatsızdı, bizim çocuklar da öyleydi. Her biri birbirine sinirli sinirli bakıyordu.
Otel müdürü bizi görüşmenin yapılacağı odaya davet etti. Ceylan’ın yanındaki genç önden hamle yaptı ama otel müdürü araya girip asansöre sadece üçümüzün bineceğini söyledi; Ceylan, müdür ve ben. Diğerleri bir diğer asansörle gelecekti. Hanımağa’nın talimatı bu şekildeydi zaten ve müdür de bunu uyguluyordu.
Ceylan baş işareti yapınca genç geriye çekildi ama ceketinin önünü açma hissi duydu. Aklınca silahını gösterecekti. Otel müdürü bu işlerden anlayan biriydi ve “Bak, her yer kameralarla dolu, asansörlerde de kamera var, merak etme!” dedi elini havada sallayarak.
O zaman Ceylan daha keskin bir baş işareti yapıp genci azarladı. Hanımağa’nın adamı Güven hemen yanımdaydı. “Dikkatli ol!” dedim kendisine. “Tamam abi, merak etme!” dedi soğuk ve kendinden emin bir sesle.
Müdür ve Ceylan ile asansöre bindim. En üst kata çıkana kadar geçen birkaç saniye boyunca Ceylan put gibi durdu ve karşısına baktı. Asansör kabinine pahalı parfümünün yoğun kokusu doldu. Hanımağa onun için “Orospu, kocasını kimlerle boynuzladı!” demişti. Ancak öyle bir kadın imajı vermiyordu pek. Sessizliği müdür bozup “Oğlunuz muydu!” diye sordu. Ceylan “Büyük oğlum!” dediğinde gencin annesine biraz biraz benzediğini fark ettim.
Koridor boştu. Müdür kartla odanın kapısını açtı. Ceylan içeri geçip göz gezdirdi odaya, ben de öyle. Müdür banyoyu ve yatak odasını gösterdi önce, dolap kapaklarını dahi açtı, “Bakın içerde kimse yok!” dedi, odanın balkonunu gösterdi daha sonra. Her yer boştu. Biraz sonra bir bellboy eşliğinde önden Ceylan’ın oğlu arkada iki adamı, onların yanında da Güven ve iki adamım içeri geçti. Onlar artık benim adamlarımdı.
Müdür kapıyı kapattı. Genç elindeki bavulu annesinin işareti üzerine ikili koltuğun üzerine koydu. Bavulu sertçe açtı ve geriye çekildi. Bavulun içi ağzına kadar Amerikan Doları ile doluydu, tam beş milyon Dolar. Buraya gelmeden önce kendi kendime hesap yapmıştım, her biri 100 Dolar olsa 500 deste yapardı. İçinde gerçekten 500 deste var mıydı ayrıca paralar sahte miydi değil miydi bunun öğrenilmesi gerekiyordu. Müdür resepsiyonu aradı ve kendi odasından para sayma makinesinin acilen odaya getirilmesini istedi.
Para sayma makinesi getirilene kadar Ceylan karşı koltuğa oturup parlak siyah çantasından bir sigara çıkarıp yaktı. Derin bir nefes çekip dumanını havaya savurdu. Bu anda oğlu yanı başında eli her an tabancasına gidecekmiş gibi bir halde bekliyordu. Bu haliyle o da annesinin yapmacık erkeksi tavırlarını sergilediğinin farkında değildi. Arkasındaki iki adamı ona nazaran daha sakin ve soğukkanlıydı. Güven ve diğer iki adamım ise taş kesilmişçesine onlara bakıp hareketlerini takip ediyordu. Odada derin bir sessizlik sürmekteydi.
Derken kapıya hafifçe vuruldu ve sessizlik bölündü. Müdür kapıyı açtı, görevlilerden biri makineyi getirmişti. Müdür onu içeri almadan makineyi kucakladı ve kapıyı kapadı. Makineyi prize yakın bir yerdeki sehpanın üstüne koydu. Makineyi çalıştırıp birkaç tuşa bastı, ayarlamasını yaptı. Ardından hepimizin bakışları arasında paraları saymaya başladı.
Bugün ikinci kez para sayma işine şahit oluyordum. Ancak bu kez durum farklıydı. Hanımağa yanımda yoktu. Hava çok gergindi. En küçük kıvılcım bütün odayı havaya uçuracaktı. Ve o kıvılcım Güven’in bakışlarının değişmesi ile ateşlenmiş oldu...
Müdür paraları saymaya devam ederken Ceylan’ın iki adamı birden ellerini havaya kaldırıp teslim olur gibi yaptılar. O an Ceylan ve oğlu ne olduğunu anlamaya çalıştı ama Güven ve iki adamım hızlı bir hareketle bellerinden silahlarını çekip onlara doğrulttu.
Güven’in yanındaki Hamza “Yat yere, yat yat yat yat, yat yere, yat yat yat!” diyerek onların üzerine yürürken Ceylan’ın oğlunun yüzünün rengi değişti. Elini ceketinin arasına soktu ve hızlı bir hareketle tabancasını çıkarmaya çalıştı ama o an Güven adeta bir çekirge gibi zıpladı bulunduğu yerden ve tabancanın kabzasını gencin kafasına indirdi. Ceylan oğlunun üzerine atılmaya çalıştı ama Selami onun önüne geçti. Gencin belindeki tabancayı almak otel müdürüne kaldı. Silahı alıp çekmecelerden birine koydu.
Arkadaki iki adam çoktan yere yatmış, ellerini başlarının üzerine koymuştu. Hamza onların belinden tabancalarını aldı, üstlerini aradı. Temizlerdi. Güven ve diğer adamım Selami tabancalarını ana oğulun üstüne tutmuştu. Ceylan “Kahpe kancık!” dedi öfkeyle. Elini siyah çantasına attı, belli ki içinden tabanca çıkaracaktı.
O an Hanımağa’nın sözleri geldi aklıma ve ondan hızlı davranıp tabancamı çantadan çıkardım, Ceylan’ın üzerine doğrulttum. Elim titriyordu ama yapmam gereken buydu sonuçta. “Bırak silahını!” diye bağırdım. Elim yanlışlıkla tetiğe değse kadın kurşunu yiyecekti. Bağırmamla beraber odanın kapısına şiddetle vuruldu. Müdür hemen koşup kapıyı açarken silahlı dört adamımız içeri daldı.
Ceylan’ın elindeki küçük tabancayı içeri giren adamlardan biri aldı. Hanımağa’nın “Planımı yaptım, her şeyi ayarladım!” dediği şeyi sonra sonra anladım. Abuzer’in adamlarını satın almıştı. Güven’in bakışları sonucu adamlar ellerini kaldırmış, teslim olmuşlardı. Ceylan ve oğlu kıskıvrak avucumuza düşmüştü.
Güven ve adamları işi kontrol altına aldılar çok kısa sürede. Ceylan gene “Kahpe kancık, orospu, fahişe!” diye diye söyleniyor, Hanımağa’ya küfürler ediyordu. Ettiği küfürler yanına kâr kalmadı elbette. Güven oğlunun kafasını yarmıştı, kadının suratına da öfkeli sert bir tokat patlattı. Kadının suratı darma duman oldu bu tokatla.
“Tamam, sakin ol!” dedim, düşmanım da olsa bir kadına gözümün önünde vurulmasını istemiyordum. Güven geriye çekildi. Ancak elindeki tabancayı üzerlerine tutuyordu halen. Gencin başı kanıyordu, müdür banyodan bir el havlusu getirip ona verdi, genç hiç sesini çıkartmadan havluyu kanayan yere bastırdı.
3 numara tıraşlı ve seyrek kısa sakallı en fazla 20 yaşında gösteren bir toydu. Yaşından büyük işlere girmiş ama boyunun ölçüsünü almıştı. Dişlerini sıkıyor ama bir yandan da korktuğu için ses çıkaramıyordu. Annesinin yediği tokada bile tepki verememişti. Şimdi annesinin yanında dizleri üzerine çökmüştü.
O ana kadar plan başarıyla yürümüştü. Şimdi ikinci aşamaya geçecektik ama paraların sayılması gerekiyordu. Müdür talimatım üzerine kaldığı yerden paraları saymaya başladı.
Güven “Abi Hanımağa’mı arasana!” deyince telefonumu çıkarıp aradım. Hanımağa sanki telefonunun çalmasını bekliyormuş gibi ilk çalışta açtı telefonu. “Her şey kontrol altında, para sayılıyor. İş bitince Ceylan Hanımla birlikte geleceğiz!” dediğimde “Sağ ol aslanım, gözlerinden öpüyorum!” dedi ve kapadı telefonu.
İçeri sonradan giren adamlar teslim olan adamlarla birlikte Ceylan’ın oğlunu da götürdüler. Ceylan “Dokunmayın oğluma!” diye bağırıp yerinden kalkmaya çalışınca Güven yeniden bir tokat patlattı ve “Oğlunun canı sana bağlı!” dedi sinirle.
Sadece odada değil aşağıda da işler kontrol altındaydı. Aşağıdaki adamlar da teslim olmuşlar ve paket edilmişlerdi. Aşağıdaki adamlarımızdan biri vasıtasıyla haberi geldi.
Dakikalar birbirini kovalarken para sayma makinesi çalışmaya devam etti. Müdür sakin sakin paraları sayıp istifliyordu. Sonunda “Hepsi tamam, 5 milyon Dolar!” demesiyle bu iş sona erdi. Paraları 2,2,1 şeklinde istiflemişti. Hanımağa ve Mevlüt ikişer milyon Dolar, Halil Ağa da 1 milyon Dolar alacaktı.
Paraları yeniden bavula birbirine karışmayacak şekilde koyduk. Artık odadan çıkma vaktimiz gelmişti. Hanımağa Ceylan’ı bekliyordu. Odadan çıkmadan önce Ceylan’a “Yanlış bir hareket yaparsan oğlunu bir daha göremezsin!” dedi Güven. Ceylan korku dolu gözlerle önce Güven’e sonra bana baktı. “Sakin ol, sadece sakin. Tamam mı? Her şey yolunda, hiçbir şey yokmuş gibi davran!” dedim.
Koridora çıkarken Güven ve diğerleri silahları bellerine soktu. Benimkini çantaya koymuştum zaten. Otel müdürüyle birlikte asansöre bindik. Ceylan hiçbir şey demese de soğuk terler döküyordu. Hafiften kırışmış alnındaki boncuk boncuk terler kadının yaşadığı korkuyu gözler önüne seriyordu.
Lobiyi geçtik, etraf sakindi. Bizim adamlardan bir ikisini seçebildim, onlar da gayet sakindi. Merdivenle bir alt kata indik. Ceylan en önde yürüyordu. Ayağındaki siyah topuklu ayakkabılar otelin mermer zeminini çınlatıyordu. Sonunda kapıdan çıktık.
Az ilerde Hanımağa’nın zırhlı Mercedes’i duruyordu. Kendi arabasını göndermişti. Hemen adamlardan biri bavulu elimden aldı ve bagaja koydu. Ceylan ile ben arka koltuğa geçerken Güven öne oturdu. Diğerleri ise başka bir Mercedes araç ile bizi takibe koyuldu.
Ben kulübe gideceğiz sanırken araba Karataş yoluna girdi. Güven’e nereye gittiğimizi sordum. “Benzinliğe abi!” dedi. Hanımağa bizi kulüpte değil, benzinlikte bekliyordu.
Ceylan’ın sorgusu orada yapılacaktı...
2 years ago